12 Mart 2012 Pazartesi

İstanbul 1955




İstanbul European Capital of Culture




Bir Efsanedir Haliç..

Fransızların dünyaca ünlü devlet adamı Napolyon Bonapart, "Eğer dünya bir ülke olsaydı başkenti İstanbul olurdu." der. İstanbul'un jeopolitik durumunu belirtmek amacıyla sarf edilen bu sözde, kentin güzellikleri de ön plana çıkarılmaktadır aslında. İstanbul'u, kentlerin sultanı yapan unsurlara baktığımızda ise liste uzayıp gider. Ancak Haliç, kim tarafından hazırlanırsa hazırlansın, listenin hep üst sıralarında yer alır. Sesi, görüntüsü ve hatta gürültüsüyle masalsı bir perde açar karşımızda. O perdede sadece bugünün değil, geçmişin öyküleri ve efsaneleri de yansır. İşte ünü sınırlar ötesine taşan bu yerin nasıl oluştuğuna dair bir efsane...


Argos Kralı İnakhos'un kızı İo, Hera tapınağının rahibelerinden biridir. Güzelliği ve masmavi gözleriyle görenleri kendine aşık eden İo, kısa zamanda Zeus'un da dikkatini çeker. Zeus, karısı Hera'nın kıskançlığa kaplacağını  ve İo'ya zarar vereceğini düşünerek genç kızı beyaz bir ineğe dönüştürür. Ancak Hera, kocasna inanmaz ve beyaz ineğin kendisine verilmesini ister. Zeus ona yaklaşmasın diye, İo'nun başına bir de bin gözlü devi bekçi diker. Zeus ise sevdiğini bu zulümden kurtarma görevini Hermes'e verir. Hermes, bin gözlü devi büyüleyerek İo'yu kurtarır. Bunu duyan Hera, beyaz ineğin peşine bir at sineği gönderir. Sinek İo'yu öyle bir ısırır ki, canı yanan kadın (inek) kıtalar arası koşarak İstanbul Boğaz'ını geçer. Yabancıların buraya "inek geçidi" anlamına gelen "bosphorus" demelerinin nedeni de budur zaten. Can havliyle Haliç'e kadar koşan İo, burada "Keroessa/Boynuz" adını verdiği bir kız çocuğu doğurur. Kız büyüdüğünde Poseidon ile evlenerek Bizans İmparatorluğu'nun kurucusu Byzas'ı doğurur. Tarihin akışını değiştiren bir şahsiyeti dünyaya getiren Keroessa'nın doğduğu yere Bizanslılar Chrysokeras, İngilizler Golden Horn ve Fransızlar Gorne d'Or ismini vermişlerdir ki  3 kelime de "Altın Boynuz" anlamına gelir. 












MusicPlaylist
Music Playlist at MixPod.com

2 Mart 2012 Cuma

Kız Kulesi'ne Âşık Bir Galata..


Yıl 1384... Cenevizlilerin, şehr-i İstanbul'da varlığını sürdürdüğü yıllar. Galata Surları'nın en yüksek noktasına bir kule inşa edilmeye başlanır. Surun adıyla özdeşleşmesi gerektiği düşüncesinden mi, yoksa inşa edilen yapıyı tanımlayan en güzel adın bu olduğuna kanaat getirilmesinden mi bilinmez, kuleye Galata adı verilir. Aradan yıllar geçer. Sultan Mehmed, kendisine "Fatih" unvanını kazandıran fethi gerçekleştirir; tüm kentin olduğu gibi Galata Kulesi'nin de kaderini değiştiren bir fetihtir bu. Önce Kasımpaşa Tersanesi'nde çalışan savaş tutsaklarının barınağı işlevini görür, ardından çeşitli tarihlerde gözlem evi olarak kullanılır. Hazarfen Ahmet Çelebi'nin tahtadan yaptığı kartal kanatlarıyla kuleden Üsküdar'a uçması, hem ülkemizin ve dünyanın hem de Galata'nın tarihinde özel bir yer tutar. Tarihçesi bu kadar eskilere dayanan kulenin başından hep iyi şeyler geçmez elbette. III. Selim döneminde çıkan yangında büyük hasar alır, 1831 yılında yine yangın mağduru olur. 44 yıl sonra çıkan bir fırtınada ise konik tepesini kaybeder. Atlattığı badirelerden sonra çeşitli tarihlerde yapılan restorasyonlarla günümüze kadar gelir. En büyük restorasyon 1967'de, dönemin Belediye Başkanı Haşim İşcan tarafından gerçekleştirilir ve bundan sonra kulenin üst katı lokanta ve lokal olarak kullanılmak üzere kiraya verilir. Galata Kulesi'nin başından bu kadar çok olay geçmesi akıllara kendisiyle ilgili bir söylentiyi de getiriyor. Rivayete göre Galata, Kız Kulesi'ne âşıktır. Yapıldığı ilk günden itibaren, sevdasını haykırır durur. Zamanla kentteki binaların katları da fazlalaşır, sayıları da. Galata, eskisi kadar rahat göremez sevdalısı olduğu Kız Kulesi'ni. Onu görebilmek amacıyla, boyunu uzatır durur. Ve zamanla kentin en uzun yapısı haline gelir.



MusicPlaylist
Music Playlist at MixPod.com

İstanbul'un Efsanevi Kızı..


Denizin ortasında bir kule. Sessiz sedasız öylece duruyor. Ama ona dikkatlice bakanlar, kulenin aslında gözünün erimindeki her yere, herkese selam verdiğini fark ediyor. O mu İstanbul'a selam duruyor, yoksa İstanbul mu ona; belli değil. Belki de onlar biri olmadan diğerinin eksik kalacağını yüzyıllar önce fark etmiş birbirlerine selam duruyorlardır. Evet, İstanbul'un olmazsa olmazlarından, Kız Kulesi'nden söz ediyorum. Bugüne dek birçok efsaneye konu olmuş Kız Kulesi'nden. Efsanelerden en bilineni sepetteki yılan hiç kuşkusuz, ancak ben bu satırlarda ondan değil, "âşıklar efsanesi"nden söz edeceğim. Rivayet o ki, mitolojinin aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit'in genç ve güzel rahibelerinden Hero, Kız Kulesi'nde yaşar. Rahibelerin âşık olması ya da rahibelere sevdalanmak yasaktır. Ancak bir davette karşılaşan Hero ile Leandros'un yürekleri ferman dinlemez. Davetten sonra Kız Kulesi'ne dönen Hero, Leandros'u düşündüğünü göstermek için her gece meşaleyle işaret göndermeye başlar. Sevdiğinin güzel yüzünü bir kez daha görmek isteyen genç adam, bu işareti alır almaz suya atlar ve sevdiğine doğru kulaç atar. Leandros'un, Hero'ya doğru gittiği gecelerden birinde fırtına çıkar ve meşalenin ışığını söndürür. Karanlık sularda, azgın dalgalarla boğuşmak zorunda kalan genç adam daha fazla mücadele edemez. Bunu gören Hero, sevdiği olmadan yaşayamayacağına kanaat getirerek Boğaz'ın serin sularına kendini bırakır. İşte o o gün bugündür Kız Kulesi, İstanbul'un hem en güzel hem de en romantik noktalarından biridir.









MusicPlaylist
Music Playlist at MixPod.com

Dünya İstanbul'u Bu Adlarla Anmış..

İstanbul... 
Kimi şehirlerin sultanı der ona, kimi dünyanın başkenti olarak seçer. Tarihin derinliklerinden çıkıp gelmiş olsa bile çağdaş dünyayı yakalamasını ve hatta geçmesini bilmiş; sanatçılara ilham kaynağı olmuş ender şehirlerden biridir.








 Belki İstanbul olarak anmamış insanoğlu onun adını. Kendi dilinde, kendi kültüründe farklı farklı isimler vermiş. Kimi zaman Ağrondone, Aleksandre, Alma Roma, Alyana, Anthusa, Antonia, Asitane, Beldetü'l-Tayyibe, Bizantion,   Cezire-i Heft Cebel, Constantinople, Çakdurkan, Çar'gorod, Çezar Şehri demişler bu kente, kimi zaman Dârü's-Saltana, Der-âliyye, Der-i Devlet, Dergâh-Selâtin, Dersaadet, El-Faruk, Escomboli, Estambol, Estefanye, Granduye, Gûlgûle-i Rûm, Harakliyan. Kâh İslâmbol, İstimboli, İstinpolin, Kalipolis, Kanaturye, Kayser-i Zemin Konstantina el-Uzmâ, Konstyantine-Grad, Licus, Mahmiyye-i İstanbul demişler ondan söz ederken, kâh Mahrûsâ-i İstanbul, Mahrûsâ-i Konstantiniyye, Makedonya, Megalipolis, Miklagard, Neas Romes, Nor-Hormn, Nova Roma, Pây-i Taht-ı Saltanat, Poli, Polin, Polis, Pozantyam. Bazı dillere Roma Bizanti, Roma Constantium, Roma Orientum, Sakalye, Secunda Roma, Sitanbûl olarak geçmiş, bazılarına ise Südde-i Saadet, Südde-i Saltanat, Şehr-i Azâm, Şehr-i Konstantin, Taht-ı Rûm, Tarigrad, Tekfuriye, Urbis Imperiosum, Ümmü'd-Dünyâ, Vezendovar, Vizant Kağak, Yağfurye, Yantoviçe. Farklı dillerde farklı farklı isimlere sahip olsa bile, söz ne zaman İstanbul'dan açılsa sevginin, barışın, hoşgörünün kenti olduğunun altı hep çizilmiş. Dün olduğu gibi bugün; bugün olduğu gibi yarın da bu böyle olacak kuşkusuz. İstanbul, daha yüzyıllar boyunca dünyanın her ülkesinde savaşa karşı barışın, nefrete karşı sevginin, tahammülsüzlüğe karşı hoşgörünün bayrağın yükselten kent olarak bilinecek. Adı nasıl anılırsa anılsın bu durum değişmeyecek.








MusicPlaylist
Music Playlist at MixPod.com